3 Haziran gecesinde gözaltına alınma olayını ve çıkarılacak dersleri ( evet çok geç de olsa ) yazma gereği duydum;
Savcılığa vermiş olduğum ifadeden alıntıdır; bir ifade vermek zorunda kalırsanız örnek alabilirsiniz
Soru : 3 Haziran 2013 tarihinde 01:45'de Beşiktaş İnönü stadı çevresinde polise sapanla demir bilye, havai fişek ve 100 ses bombası atan grubun içinden yakalandınız, savunmanızı yapınız.
Özet olarak ifadem;
3 Haziran 2013 tarihinde televizyonlardan Gezi parkı şenliğini ( şenlik önemli ) izledim, pek çok sanatçının orada bulunması ilgimi çekti; parka tek başıma ( tek başınıza olduğunuzu belirtmeniz önemli )giderek bu şenliği yakından görmek istedim.
Gece 01:00 sularında eve gitmem gerekti; evim Anadolu yakasında olduğu için Beşiktaş yolunu kullanmam gerekiyordu; Beşiktaş'taki durum hakkında çelişkili bilgiler gerekiyordu; bu bilgilere güvenemezdim, gidip kendim bakmak istedim. 01:15 civarında İnönü stadı üstünde Süzer Plaza önüne gelerek duruma bakmak istedim. Bu sırada birden bire polisin geldiğini gördüm, herhangi bir anons yapılmamıştı ( dağılın anonsu duymadığınızı belirtmeniz önemli ) . Polisin su ve gaz sıkarak geldiğini görünce insani refleks olarak en yakına kapalı mekan olan Süzer Plaza içine kaçtık, polis plaza içine yoğun gaz bombası attı, burada göz altına alındım. Gözaltına alınırken herhangi bir mukavemet göstermedim, polis tarafından darp edildim; Süzer Plaza kamera kayıtlarının incelenmesini arz ederim.
Yukarıdaki ifadem dışında orada neden ve nasıl bulunduğum pek önemli değil; Süzer plaza içine giriş anımızdan itibaren devam ediyorum;
Plaza içinde refleks olarak arkamı döndüğümde içeriye sayabildiğim kadarı ile 12-13 adet gaz bombası atıldı. Açık alandaki etkilerini bildiğiniz gazın kapalı mekandaki etkilerini tahmin bile edemezsiniz. Polisin bir an önce gelip sizi almasını istiyorsunuz; gözleriniz yerinden çıkacakmış gibi yanıyor; içinizdeki kusma isteği bir türlü kusma eylemine dönüşmüyor; öğürüyorsunuz. Plaza içinde hiçbir ışık yanmıyordu; gazın etkisi ile önünüzü dahi göremiyorsunuz. İçeride 76 kişinin olduğunu düşünürseniz yaşanılan paniği sanırım tezahür edebilirsiniz.
Plazadan normalde Ritz otele çıkan asansörler vardır; bu asansörler o gün ne hikmetse çalışmıyordu. Otelin gece müdürünü aradık " aşağıda ölmek üzere olan insanlar olduğunu" belirtmemize rağmen otelden aşağıya asansör göndermedi. ( sonrasında kendilerini konuyla ilgili yeniden aradım; belirli bir saatten sonra asansörün kontrolünün güvenlikte olduğunu söylediler, bu vesile ile cevap haklarını da teslim edelim ).
5-6 kişilik bir grup olarak zemin katın aşağısına inen merdivenlerden çıkış aradık; toplamda 4-5 kat aşağı indik; her katta bulunan acil / yangın çıkış kapıları kilitliydi. Kapana kısılmıştık. ( bu sırada üst katlardan polislerin ayak sesleri geliyordu; yanımızda panik atak geçiren ve sürekli yüksek sesle konuşarak yerimizi belli eden kıza küfür ederek oradan ayrıldık- kız yakalanmamış o panik haliyle helal olsun )
Gazı yememiz üzerinden yaklaşık 5 dakika geçmişti, artık ciğerler iflasa doğru gidiyordu; bir çıkış, temiz hava bulmamız lazımdı. Çaresiz zemin kata dek çıkmaya karar verdik; zemin katta görüş mesafesi 1-2 metreydi ve sadece sesler duyuyorduk. Bu sırada zemin katta ara bir fuaye ve bir çıkış kapısı daha bulduk ancak kapı kilitliydi. En azından temiz hava alabiliyorduk; hemen tuvalete girip kendimize geldik. Artık kaçışımızın olmadığını anladığımız için yakınlarımıza arkadaşlarımıza mesaj atarak baroya haber verilmesini tembihledik.
Bu sırada polisin müdahalesi esnasında bize " gelin çocuklar " diye içeri davet eden plaza güvenliği polise tek tek yerlerimizi söylüyordu; plaza güvenliği eşliğinde yanımıza gelen 3 polis tarafından 3 kişi gözaltına alındık. Beni göz altına alan polis 4 günün verdiği yorgunluk ve kaşarlı tost yemenin verdiği psikolojik çöküntüden olsa gerek; herhangi bir direniş göstermediğim halde kolumu kırmak için epeyce çaba sarfetti. Plaza önünde hazır bekleyen minübüslere sertçe fırlatıldım, bacaklarım yere paralel oluncaya dek tekmelerle açıldı. Saçımdan tutmak sureti ile minübüsün koruma demirlerine kafamı vuran polis arada sırada " direnme lan direnme" diye bağırıyordu. O sırada sadece tepki vermemek için kendime direniyordum. Üst araması tekme ve yumruklarla tamamlayan polis memuru plastik kelepçe arıyordu, ( plastik kelepçeyi polislerimiz kağıt balya sıkıştırır gibi sıkıştırdığı için ekip minibüsünde ağlayan çocuklar görecektim sonrasında ) plastik kelepçe bulunamadı. " bu pezevenge demir kelepçe vermem ben 75 TL para verdim" diyerek polis tüm yorgunluğuna rağmen espri anlayışını henüz yitirmediğini ispatlıyordu adeta. Dakikalarca süren tekme ve yumrukla yapılan arama ardından nihayet minübüse bindim. Plastik kelepçenin acısıyla kıvranan onlarca genç vardı; boş bir yer bulup oturdum. Yanımdaki çocuğun yüzünde postal izine benzeyen garip bir doğum lekesi vardı ( gorbaçov gibi ama daha bir kanlısı ), meğerse doğum lekesi değilmiş; polis postalının iziymiş. O an yaşadığım şiddetin boyutu gözümde bir an ufaldı ve kayboldu.
Minibüs yeterli gözaltı sayısına ulaşınca araca 5 polis daha bindi; son anda binen polis " yanlış anlamayın çocuklar sizin güvenliğiniz için bindik biz" dediğinde gideceğimiz yere kadar sağlam bir dayağın bizi beklediğini sanmıştım; yanılmışım. Önümüzdeki araçtakileri gidene dek dövmüşler; hatta arabada yeterli dayak alanı olmadığı için çeşitli yerlerde dayak molası vererek tabiri caiz ise " indirip indirip" dövmüşler.
Bu öndeki aracın talihsizliği tabi; gözaltı sırasında bir çocuğun telefonu çalıyor; polis telefonu alıyor ve "hemen" facebook aplilasyonunu açarak eylemcinin son yazdığına bakıyor; OÇ polis. Bu arkadaş için 2 günlük gözaltı süresinin nasıl geçtiğini tahmin edebilirsiniz. ( fırsatınız varsa telefonunuzu kapatın ve şifresini söylemeyin yada aplikasyonları kaldırın ) Gene öndeki minibüste tekmelenerek mesanesi patlatılan 19 yaşındaki bir kız çocuğu da bulunuyordu. Tekmelenirken taksime penis aramaya mı çıktığı gibi sorular sorulmuş, ama yanıtı hazırmış en iyi penis polisteymiş, isterlerse verebilirmiş polisler. Tabi bide Lorraine var; hani şu fransız ajan kız. Ona da bazı şeyler söylemiş polis ama anlamamış kızcağız.
Nihayet vatanın önüne geldik; birkaç kişi otobüse binip küfür etti; normal karşıladık çünkü onlar kaç gündür uykusuzdu. Bulunduğumuz küçük minibüsten inip büyük otobüse geçmemiz gerekiyordu. Yaklaşık 30 polis 1 metrelik bir koridor ayırmıştı bize geçmek için, 15 metrelik yolda 30 polis tarafından tekme tokat dövülerek arkadaki otobüse bindik. En azından ayakta kimse kalmamıştı artık bu otobüs rahattı.
Doğruca haseki hastanesi adli tıbba gittik; en doğal hakkımız olan doktorlar tek başımıza konuşma olanağımız dahi yoktu. Bana doktor " darp edildiğini iddia ediyor" gibi saçma bir rapor vererek neredeyse şizofren damgası vurdu. Mesanesi patlayan kıza bile zorla darp raporu verdiğini belirtmek lazım.
Vatana geri döndük; bütün eşyalarımız teslim alındı, eşyalarımızı teslim tutanağımızın üst paragrafı suçlamaları kabul metniydi aynı zamanda ( işte bu yüzden avukatlar hiçbir şeyi imzalamayın diyor ). Belgeyi "imtina ettim" şerhi ile imzaladım. Sabah 9 olmuştu ve uyumayı hak etmiştik.
Bundan sonrasındaki 2 günde olanları aşağıdaki gibi özetliyorum;
1- Sudan bahanelerle bizi 2 defa iç çamaşırımıza dek soyarak aradılar; yiğidin malı meydandadır sorun yok lakin kızları da bu şekilde arıyorlar.
2- Sabah 5'de uyandırılıp battaniyelerimiz alındı, sonra içeri soğuk hava verildi; üşüdük haliyle :)
3- Zaman kavramımız öldürmek için elimizden geleni yaptılar; gardiyana kim ne zaman saat sorsa hep yanlış cevaplar aldı.
4- İçerde kalma süremiz hakkında bizim duyacağımız şekilde kendi aralarında konuştular " bu çocuklara da yazık oldu, 4 gün ek süre istemiş savcı " vb gibi. Sanırım bu psikolojik işkence oluyor.
5- Sabah kahvaltısı aldığımıza dair kağıtları imzaladık ama yemekler hiç gelmedi.
6- Gece 3 defa uykudan sudan bahanelerle uyandırıldık ( mesela gece 01:30'da yakınımızı aramak isteyip istemediğimiz soruldu )
7- Tuvalete gitmenize pek sıcak bakılmıyor, yalvarmanız lazım. Bu nedenle çok az sıvı tükettik. Zaten fazla da sıvı vermediler :)
Sonunda Çağlayan adliyesinde savcıya ifademi vererek serbest bırakıldık; çıkışta bizi karşılayan dostlara ve yardımını esirgemeyen avukatlara teşekkür ederim.
Sevgiler,
Savcılığa vermiş olduğum ifadeden alıntıdır; bir ifade vermek zorunda kalırsanız örnek alabilirsiniz
Soru : 3 Haziran 2013 tarihinde 01:45'de Beşiktaş İnönü stadı çevresinde polise sapanla demir bilye, havai fişek ve 100 ses bombası atan grubun içinden yakalandınız, savunmanızı yapınız.
Özet olarak ifadem;
3 Haziran 2013 tarihinde televizyonlardan Gezi parkı şenliğini ( şenlik önemli ) izledim, pek çok sanatçının orada bulunması ilgimi çekti; parka tek başıma ( tek başınıza olduğunuzu belirtmeniz önemli )giderek bu şenliği yakından görmek istedim.
Gece 01:00 sularında eve gitmem gerekti; evim Anadolu yakasında olduğu için Beşiktaş yolunu kullanmam gerekiyordu; Beşiktaş'taki durum hakkında çelişkili bilgiler gerekiyordu; bu bilgilere güvenemezdim, gidip kendim bakmak istedim. 01:15 civarında İnönü stadı üstünde Süzer Plaza önüne gelerek duruma bakmak istedim. Bu sırada birden bire polisin geldiğini gördüm, herhangi bir anons yapılmamıştı ( dağılın anonsu duymadığınızı belirtmeniz önemli ) . Polisin su ve gaz sıkarak geldiğini görünce insani refleks olarak en yakına kapalı mekan olan Süzer Plaza içine kaçtık, polis plaza içine yoğun gaz bombası attı, burada göz altına alındım. Gözaltına alınırken herhangi bir mukavemet göstermedim, polis tarafından darp edildim; Süzer Plaza kamera kayıtlarının incelenmesini arz ederim.
Yukarıdaki ifadem dışında orada neden ve nasıl bulunduğum pek önemli değil; Süzer plaza içine giriş anımızdan itibaren devam ediyorum;
Plaza içinde refleks olarak arkamı döndüğümde içeriye sayabildiğim kadarı ile 12-13 adet gaz bombası atıldı. Açık alandaki etkilerini bildiğiniz gazın kapalı mekandaki etkilerini tahmin bile edemezsiniz. Polisin bir an önce gelip sizi almasını istiyorsunuz; gözleriniz yerinden çıkacakmış gibi yanıyor; içinizdeki kusma isteği bir türlü kusma eylemine dönüşmüyor; öğürüyorsunuz. Plaza içinde hiçbir ışık yanmıyordu; gazın etkisi ile önünüzü dahi göremiyorsunuz. İçeride 76 kişinin olduğunu düşünürseniz yaşanılan paniği sanırım tezahür edebilirsiniz.
Plazadan normalde Ritz otele çıkan asansörler vardır; bu asansörler o gün ne hikmetse çalışmıyordu. Otelin gece müdürünü aradık " aşağıda ölmek üzere olan insanlar olduğunu" belirtmemize rağmen otelden aşağıya asansör göndermedi. ( sonrasında kendilerini konuyla ilgili yeniden aradım; belirli bir saatten sonra asansörün kontrolünün güvenlikte olduğunu söylediler, bu vesile ile cevap haklarını da teslim edelim ).
5-6 kişilik bir grup olarak zemin katın aşağısına inen merdivenlerden çıkış aradık; toplamda 4-5 kat aşağı indik; her katta bulunan acil / yangın çıkış kapıları kilitliydi. Kapana kısılmıştık. ( bu sırada üst katlardan polislerin ayak sesleri geliyordu; yanımızda panik atak geçiren ve sürekli yüksek sesle konuşarak yerimizi belli eden kıza küfür ederek oradan ayrıldık- kız yakalanmamış o panik haliyle helal olsun )
Gazı yememiz üzerinden yaklaşık 5 dakika geçmişti, artık ciğerler iflasa doğru gidiyordu; bir çıkış, temiz hava bulmamız lazımdı. Çaresiz zemin kata dek çıkmaya karar verdik; zemin katta görüş mesafesi 1-2 metreydi ve sadece sesler duyuyorduk. Bu sırada zemin katta ara bir fuaye ve bir çıkış kapısı daha bulduk ancak kapı kilitliydi. En azından temiz hava alabiliyorduk; hemen tuvalete girip kendimize geldik. Artık kaçışımızın olmadığını anladığımız için yakınlarımıza arkadaşlarımıza mesaj atarak baroya haber verilmesini tembihledik.
Bu sırada polisin müdahalesi esnasında bize " gelin çocuklar " diye içeri davet eden plaza güvenliği polise tek tek yerlerimizi söylüyordu; plaza güvenliği eşliğinde yanımıza gelen 3 polis tarafından 3 kişi gözaltına alındık. Beni göz altına alan polis 4 günün verdiği yorgunluk ve kaşarlı tost yemenin verdiği psikolojik çöküntüden olsa gerek; herhangi bir direniş göstermediğim halde kolumu kırmak için epeyce çaba sarfetti. Plaza önünde hazır bekleyen minübüslere sertçe fırlatıldım, bacaklarım yere paralel oluncaya dek tekmelerle açıldı. Saçımdan tutmak sureti ile minübüsün koruma demirlerine kafamı vuran polis arada sırada " direnme lan direnme" diye bağırıyordu. O sırada sadece tepki vermemek için kendime direniyordum. Üst araması tekme ve yumruklarla tamamlayan polis memuru plastik kelepçe arıyordu, ( plastik kelepçeyi polislerimiz kağıt balya sıkıştırır gibi sıkıştırdığı için ekip minibüsünde ağlayan çocuklar görecektim sonrasında ) plastik kelepçe bulunamadı. " bu pezevenge demir kelepçe vermem ben 75 TL para verdim" diyerek polis tüm yorgunluğuna rağmen espri anlayışını henüz yitirmediğini ispatlıyordu adeta. Dakikalarca süren tekme ve yumrukla yapılan arama ardından nihayet minübüse bindim. Plastik kelepçenin acısıyla kıvranan onlarca genç vardı; boş bir yer bulup oturdum. Yanımdaki çocuğun yüzünde postal izine benzeyen garip bir doğum lekesi vardı ( gorbaçov gibi ama daha bir kanlısı ), meğerse doğum lekesi değilmiş; polis postalının iziymiş. O an yaşadığım şiddetin boyutu gözümde bir an ufaldı ve kayboldu.
Minibüs yeterli gözaltı sayısına ulaşınca araca 5 polis daha bindi; son anda binen polis " yanlış anlamayın çocuklar sizin güvenliğiniz için bindik biz" dediğinde gideceğimiz yere kadar sağlam bir dayağın bizi beklediğini sanmıştım; yanılmışım. Önümüzdeki araçtakileri gidene dek dövmüşler; hatta arabada yeterli dayak alanı olmadığı için çeşitli yerlerde dayak molası vererek tabiri caiz ise " indirip indirip" dövmüşler.
Bu öndeki aracın talihsizliği tabi; gözaltı sırasında bir çocuğun telefonu çalıyor; polis telefonu alıyor ve "hemen" facebook aplilasyonunu açarak eylemcinin son yazdığına bakıyor; OÇ polis. Bu arkadaş için 2 günlük gözaltı süresinin nasıl geçtiğini tahmin edebilirsiniz. ( fırsatınız varsa telefonunuzu kapatın ve şifresini söylemeyin yada aplikasyonları kaldırın ) Gene öndeki minibüste tekmelenerek mesanesi patlatılan 19 yaşındaki bir kız çocuğu da bulunuyordu. Tekmelenirken taksime penis aramaya mı çıktığı gibi sorular sorulmuş, ama yanıtı hazırmış en iyi penis polisteymiş, isterlerse verebilirmiş polisler. Tabi bide Lorraine var; hani şu fransız ajan kız. Ona da bazı şeyler söylemiş polis ama anlamamış kızcağız.
Nihayet vatanın önüne geldik; birkaç kişi otobüse binip küfür etti; normal karşıladık çünkü onlar kaç gündür uykusuzdu. Bulunduğumuz küçük minibüsten inip büyük otobüse geçmemiz gerekiyordu. Yaklaşık 30 polis 1 metrelik bir koridor ayırmıştı bize geçmek için, 15 metrelik yolda 30 polis tarafından tekme tokat dövülerek arkadaki otobüse bindik. En azından ayakta kimse kalmamıştı artık bu otobüs rahattı.
Doğruca haseki hastanesi adli tıbba gittik; en doğal hakkımız olan doktorlar tek başımıza konuşma olanağımız dahi yoktu. Bana doktor " darp edildiğini iddia ediyor" gibi saçma bir rapor vererek neredeyse şizofren damgası vurdu. Mesanesi patlayan kıza bile zorla darp raporu verdiğini belirtmek lazım.
Vatana geri döndük; bütün eşyalarımız teslim alındı, eşyalarımızı teslim tutanağımızın üst paragrafı suçlamaları kabul metniydi aynı zamanda ( işte bu yüzden avukatlar hiçbir şeyi imzalamayın diyor ). Belgeyi "imtina ettim" şerhi ile imzaladım. Sabah 9 olmuştu ve uyumayı hak etmiştik.
Bundan sonrasındaki 2 günde olanları aşağıdaki gibi özetliyorum;
1- Sudan bahanelerle bizi 2 defa iç çamaşırımıza dek soyarak aradılar; yiğidin malı meydandadır sorun yok lakin kızları da bu şekilde arıyorlar.
2- Sabah 5'de uyandırılıp battaniyelerimiz alındı, sonra içeri soğuk hava verildi; üşüdük haliyle :)
3- Zaman kavramımız öldürmek için elimizden geleni yaptılar; gardiyana kim ne zaman saat sorsa hep yanlış cevaplar aldı.
4- İçerde kalma süremiz hakkında bizim duyacağımız şekilde kendi aralarında konuştular " bu çocuklara da yazık oldu, 4 gün ek süre istemiş savcı " vb gibi. Sanırım bu psikolojik işkence oluyor.
5- Sabah kahvaltısı aldığımıza dair kağıtları imzaladık ama yemekler hiç gelmedi.
6- Gece 3 defa uykudan sudan bahanelerle uyandırıldık ( mesela gece 01:30'da yakınımızı aramak isteyip istemediğimiz soruldu )
7- Tuvalete gitmenize pek sıcak bakılmıyor, yalvarmanız lazım. Bu nedenle çok az sıvı tükettik. Zaten fazla da sıvı vermediler :)
Sonunda Çağlayan adliyesinde savcıya ifademi vererek serbest bırakıldık; çıkışta bizi karşılayan dostlara ve yardımını esirgemeyen avukatlara teşekkür ederim.
Sevgiler,
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder